İnsan gözü, dıştan içe doğru 3 tabakadan oluşmuştur. Bu tabakalar ve görevleri şöyle özetlenebilir.
Diğer adı sklera olan sert tabaka; gözün en dış tabakasıdır ve bağ doku yapısındadır. Bu tabakaya gözün beyazı ( akı ) da denir. Sert tabaka göze şeklini vermeye yardımcı olur, gözün iç kısmını korur ve göz kürelerinin yuvaları içinde hareket etmesini sağlayan kaslara tutunma yeri oluşturur. Bu tabaka ön tarafta incelip saydamlaşır ve hafif şişkinleşerek kornea adı da verilen saydam tabakayı meydana getirir.
Kornea göze gelen ışığı kırar ve ışığın göz merceğine ulaşmasını sağlar. Kornea kan ve lenf damarı taşımadığı için kornea nakilleri %95 oranında başarılı olur.
Damar tabaka; sert tabakanın altında yer alır, koyu kahverengi görünür. Bu tabaka gözü besleyen kan damarları bakımından zengindir. İçerdiği pigmentlerden dolayı koyu renkte görünür. Pigmentler göze gelen ışığın çoğunu emer. Bu nedenle gözün içi karanlık bir oda görünümündedir. Işığın bu tabakada emilmesi ile göz içinde ışık yansıması olmaz, bundan dolayı da görüntü bulanıklaşmaz.
Damar tabaka gözün ön kısmında farklılaşarak irisi oluşturur. İris, gözün renkli kısmıdır. İrisin tam ortasında bir delik bulunur. Bu deliğe göz bebeği ( pupilla ) adı verilir. Göz bebeğinin çalışması kameranın diyaframına benzer. Fazla ışıkta daralır, az ışıkta genişler, böylece göze giren ışık miktarını ayarlar. Bu şekilde parlak ışıkta göz bebeği daraltılarak retinanın zara görmesi engellenmiş olur.
Göz merceği, göze gelen ışığı kırarak retinadaki sarı benek üzerine odaklayan saydam bir yapıdır. Göz merceği, asıcı liflerle damar tabakanın bir bölümü olan silli cisimciğe bağlanır. Silli cisimcik hem kornea ile mercek arasındaki boşluğu dolduran sıvıyı üretir, hem de içindeki düz kaslar sayesinde göz merceğinin kalınlığını ayarlar. Bu sayede cisim hangi uzaklıkta olursa olsun görüntünün net biçimde retinadaki sarı benek üzerine düşmesi sağlanmış olur. Buna göz uyumu ya da diğer adıyla akomodasyon denir.
Yakındaki bir cisme bakıldığında, cisimden gelen ışınlar korneaya daha büyük bir açıyla çarpar. Bu nedenle ışınların retinada toplanması için daha çok kırılması gerekir. Bunun sağlanması içinde dairesel yapıdaki kirpiksi düz kasların ( silli cisimcikteki ) kasılması, bu sayede de asıcı lifler üzerindeki baskının azaltılması gerekir.
Bu sayede mercek küresel şekil alır ve kırıcılığı artar. Uzaktaki bir cisme bakıldığında ise tam tersi olaylar cereyan eder.
Gözde saydam tabaka ile göz merceği arasında kalan boşluğa ön oda, mercekle iris arasında kalan boşluğa da arka oda adı verilir. Bu odalar özel bir sıvı ile doludur. Bu sıvı göz şeklinin ve canlılığının korunmasını sağlar.
Mercek ile retina arasında kalan kısım gözün en büyük boşluğunu oluşturur. Bu kısım jelimsi bir sıvıyla doludur. Bu sıvı camsı sıvı olarak adlandırılır. Camsı sıvı, göz küresinde iç basınç meydana getirerek gözün şeklinin sabit kalmasını sağlar.
Gözün en iç tabakası ağ tabaka, diğer adıyla retinadır. Işık reseptörleri ve görme sinirlerini bulundurur. Göz merceği, ışığı reseptörlerin üzerine düşürürken, görme sinirleri fotoreseptörler de oluşan impulsları görme merkezine iletir. Görme sinirlerinin gözü terkettiği retina kısmında fotoreseptör bulunmaz bu yüzden bu noktaya kör nokta denir.
Retinada, isimlerini şekillerinden alan yaklaşık 125 milyon tane çubuk ve 6 milyon tane de koni olmak üzere 2 tip fotoreseptör bulunur. ( Tüm vücuttaki reseptörlerin % 70 ‘i ) Retinada, koni reseptörlerinin yoğun olarak bulunduğu bölge sarı benek adını alır.
Çubuk hücreleri az ışıkta yani gece görmeyi sağlar. Bu hücrelerde bulunan rodopsin pigmentinin sentezi için A vitaminine ihtiyaç duyulduğundan bu vitaminin eksikliği gece körlüğüne sebep olur. Çubuk hücreler renklere duyarlı olmayıp, cisimlerin şeklini siyah beyaz olarak algılamayı sağlarlar.
Koni reseptörlerinin uyarılması için daha fazla ışığa ihtiyaç duyulmaktadır. Kırmızı, yeşil ve mavi ışığa duyarlı 3 tip koni reseptörü mevcuttur. Kişide bu reseptörlerdeki ya da impuls iletim yollarındaki anormallikler kırmızı – yeşil ya da tam renk körlüğü oluşmasına yol açabilir.
Görme olayının gerçekleşmesinde ışınlar sırasıyla şu yolu takip etmektedir.
- Kornea ( ışınların en çok kırıldığı yer )
- Ön bölümdeki saydam sıvı
- Göz bebeği
- Göz merceği ( ışınlar tekrar kırılır )
- Arka bölümdeki camsı sıvı
- Retinadaki fotoreseptörler ( Görüntü sarı beneğe ters olarak düşer )
- Optik sinir
- Talamus
- Serebral korteks ( beyin korteksindeki görme merkezi )
Her iki gözden çıkan optik sinirler, beyin korteksindeki optik kiyazma denilen yerde birleşir.
Kaşlar, göz kapakları, kirpikler, gözyaşı bezleri ve göz kasları göze yardımcı yapılardır. Kaşlar ve kirpikler gözü yoğun güneş ışınlarından korur. Yabancı maddelerin ve alından gelebilecek terin göze kaçmasını engeller.
İçinde bol kılcal damar bulunan göz kapakları, altta ve üstte bulunan birer deri kıvrımından oluşur. Gözü mekanik olarak koruyan bu yapıların yanında bir de gözyaşı salgılayan bezler vardır. Gözyaşı gözü nemli tutar, kurumaktan korur.
Göze ulaşan mikroplar gözyaşında bulunan lizozim enzimi sayesinde yok edilir. Ağlama durumunda gözyaşının fazlası burun boşluğuna akar, bir kısmı da gözden dışarı taşar. Göze yardımcı yapılar arasında göz kasları da yer alır.
Göz küresinin hareketini sağlayan kaslar, cismin yönüne doğru gözü hareket ettirir. Bu kaslar gözleri aynı yönde hareket ettiremezse çift görme ya da şaşılık dediğimiz sorun ortaya çıkar.
PDF DOSYASI İÇİN