Oparin ve Haldane tarafından 1936 yılında ortaya atılan bu hipoteze göre canlılar, cansız maddelerin çok uzun süren kimyasal reaksiyonlar zinciri ve belli organizasyonda bir araya gelmesi sonucu oluşmuştur. Bu süreç sonucunda oluşan ilk canlı heterotrof bir beslenme tarzına sahiptir.
Bilim adamlarına göre 13 - 20 milyar yıl önce evreni oluşturacak maddeler çapı en fazla bugünkü Dünya kadar olan ve milyarlarca oC sıcaklık değerine sahip bir küre şeklinde idi. Daha sonra bu oluşum patladı.
Oparin ve Halden’e göre ilkel atmosfer koşullarında serbest halde oksijen bulunmuyordu. Serbest oksijen olmamasını hipotezlerine iki farklı noktada destek olarak gösteren bu bilim adamlarına göre ozon tabakasının oluşmamış olması sebebiyle Güneşten gelen ultraviyole ışınlar çok rahat bir biçimde yeryüzüne ulaşabiliyor ve bu yüksek enerjili ışınlar yeryüzündeki kimyasal reaksiyonların gerçekleşmesi için gereken enerjiyi sağlıyordu.
Oksijenin ilkel atmosferde bulunmuyor olmasının bir diğer avantajı da adı geçen kimyasal reaksiyonlar sonucunda oluştuğu iddia edilen organik moleküllerin bozulmadan muhafaza edilmesiydi.
İlkel atmosferde % 97 oranında su buharı mevcuttu ve yağışlar şeklinde inen su, yeryüzündeki yüksek sıcaklık sebebiyle hemen buharlaşıyordu. Dolayısıyla bu sirkülasyon çok uzun zaman diliminde yeryüzünün soğumasına da katkı sunuyordu. Zaman içerisinde suyun parçalanmasıyla oluşan hidrojen hafif olduğu için uzay boşluğuna çıkarken, oksijen yüksek enerjili ışınların etkisiyle ozon tabakasını oluşturdu.
Oparin ve Halden’e göre ilkel atmosferde metan ( CH4 ),amonyak ( NH3 ), karbondioksit (CO2) ve yüksek oranda su buharı ( H2O )bulunmaktaydı.
Heterotrof hipotezine göre cansız maddelerden canlı bir organizmanın oluşumu 3 temel aşamada gerçekleşmiştir.
Birinci basamakta ilkel atmosferde bulunan maddeler yüksek enerjili mor ötesi ışınlar, şimşek ve yıldırımların etkisiyle canlıların temel yapısını oluşturan organik maddelere dönüşmüşlerdir. Bu moleküller aminoasitler, yağ asitleri, basit şekerler ve nükleotidler şekilde sayılabilir.
İkinci basamakta sentezlenen basit organik yapılar bir araya gelerek polimer yapılara dönüşmüş olmalıdır. Aminoasitlerin proteine dönüşmesi gibi.
Üçüncü basamakta ise polimer yapılar belli bir organizasyonda bir araya gelerek ilkel bir prokaryot hücreyi oluşturmuş, böylece kimyasal evrim süreci tamamlanmıştır. İlk canlının oluşumunu takiben biyolojik evrimin başladığı savunulmaktadır.
Yukarıda sözü edilen aşamalardan birincisinin deneysel olarak test edilmesiyle ilgili deney 1953 yılında Stanley MILLER tarafından tasarlanmıştır.
MILLER, ilkel atmosferde varlığı kabul edilen gazları ( CH4, NH3, CO2, H2O ve H2 ) üzerlerine elektrik akımı vererek tepkimeye sokmuş ve deney sonucunda asetik asit, laktik asit gibi bir takım organik maddelerin ve bazı aminoasitlerin oluştuğunu tespit etmiştir.
Bu deney organik maddelerin bu şekildeki tepkimeler sonucunda oluşabileceğini göstermesi bakımından önemlidir. Ancak MİLLER, oluşan bu organik maddeleri deneyinde kullandığı soğutucu düzenek sayesinde muhafaza edebilmiştir. İlkel dünya koşullarında bu muhafazayı sağlayan bir mekanizma yoktur ve oluşan moleküllerin tekrar bozunması kuvvetli bir ihtimaldir.
Aminoasitlerin cansız ortamda birleşerek kısa polipeptid zincirleri oluşturabileceği 1964 yılında Sidney FOX tarafından yapılan deneyle gösterilmiştir. Ancak organik moleküllerin nasıl olup ta bir hücresel yapıyı oluşturabildikleri heterotrof hipotezi tarafından açıklanamamaktadır.
Heterotrof hipotezine göre ilk canlının oluşmasıyla sonlanan kimyasal evrim sürecini biyolojik evrim takip etmiştir. İlkel atmosferde serbest oksijenin bulunmaması sebebiyle oluşan ilk heterotrof canlı oksijensiz solunum yoluyla enerjisini üretmelldir.
Bu canlıların arasında başlayan besin rekabeti sonucunda kesmosentetik ve fotosentetik canlılar ortaya çıkmış ve fotosentez faaliyeti sonucu açığa çıkan O2 gazı aerobik organizmaların oluşmasına zemin hazırlamıştır.
Yukarıdaki şema, heterotrof hipotezine göre 3 metabolik olayın ortaya çıkış sürecini ifade etmektedir.
Yaradılış Görüşü
Canlı türlerinin ilahi bir güç tarafından birbirlerinden bağımsız olarak yaratıldığını ve zaman içinde değişmediğini savunan görüştür. Mükemmelleşmiş sistem ve organizasyonların bir yaratıcı olmadan ortaya çıktığını düşünmek çok olası değildir.
Büyük dinlerin kutsal kitaplarına göre evrendeki bütün canlı ve cansız varlıklar Tanrı tarafından yaratılmıştır. Bu yaratılış bir anda olabileceği gibi yavaş yavaş da olabilmektedir. Bu görüşe göre evrendeki her bir varlık bir amaca göre yaratılmıştır.
Sonuç olarak yaratılış görüşü, evrenin Tanrı’nın koyduğu kurallar çerçevesinde belirli bir düzene göre işlediğini ve bu düzenin tesadüfen, kendiliğinden oluşamayacağını belirtir.