20 Soruda Öğren Testlerimiz Yenilendi...
Tamamı Video Çözümlü
www.biyolojidefteri.com
Hayatın Dilini Öğrenmek İçin...
YKS Tam Hazırlık
Hayatın Dilini Öğrenmek İçin...
Biyoteknoloji ve Gen Mühendisliği
Hayatın Dilini Öğrenmek İçin...
Biyoloji Dersine Nasıl Çalısmalıyız?
Hayatın Dilini Öğrenmek İçin...
www.biyolojidefteri.com
Hayatın Dilini Öğrenmek İçin...

İnsanın canlılığını koruyabilmesi için kendisini;

hava, su ve diğer besinlerle gelebilecek hastalık etkenlerini ve

ileride kanserleşmeye yol açabilecek anormal vücut hücrelerini yok ederek

 

koruması gerekmektedir.

 

Bu tehditlere karşı birbirleriyle bağlantılı 3 savunma hattı geliştirilmiştir.

Bu 3 savunma hattının ilk ikisi özgül olmayan, üçüncüsü ise özgül elemanlardan oluşmuştur.

Deri, sindirim ve solunum organları sayesinde koruma

Vücuda girmeye çalışan hastalık etkenleri derideki keratin ve yağ sayesinde engellenir.

Ter ve gözyaşındaki lizozim oldukça kuvvetli bir sindirim enzimi olup mikroorganizma girişini engeller.

Derideki ter ve yağ bezlerinin salgıları Ph değerini asitleştirerek mikroorganizma çoğalmasını önler.

Solunum kanalındaki mukus ve burun kılları süzme görevi yapar.

Midedeki HCl sayesinde besinlerle gelen mikroorganizmaların elemine edilmesi sağlanır. 

Hepatit A etkeni bu asidik bariyeri geçebilir. )

Fagositoz Yapan Hücreler, Yangı Tepkisi ve İnterferonla Koruma

Birinci savunma hattını geçen mikroorganizmalar, akyuvarlar tarafından fagositozla durdurulmaya çalışılır.

Hastalık etkeni tarafından istilaya uğrayan hücrelerin ürettiği kimyasallar sayesinde özellikle nötrofiller kemotaksi ile ilgili yere ulaşır ve mikroorganizmayı fagosite eder.

Bu hattın önemli bir elemanı da dokularda makrofajlara dönüşen monositlerdir.

Oluşturdukları yalancı ayaklarla mikroorganizmayı hücre içine alır, bundan sonrasında ya oksijenin zehirli etkisini kullanarak ya da lizozomlar sindirerek yok eder.

Ancak kapsüllü bakteriler makrofajlarına kendilerine tutunmasını engeller. ( Mycobacterium tuberculosis )

bagısıklık1

Vücudun herhangi bir noktasında oluşan fiziksel zarar sonucu ( kesik gibi ) mikroorganizma girişi ilgili noktada yangı diğer adıyla inflamasyon oluşmasına sebep olur.

Mikroorganizma girişi ile birlikte ilgili noktaya kan taşıyan arteriollerin genişlemesi venüllerin ise daraltılmasıyla bu noktadaki kan hacmi artırılır. Bunun yanı sıra mast hücreleri ve bazofillerin taşıdığı histamin sayesinde kılcal kan damarı duvarının geçirgenliği artırılır. Bu olaylar sonucu ilgili bölgede kızarıklık ve şişlik ( ödem ) oluşur.  

Damar geçirgenliğinin artmasıyla fagositik yeteneğe sahip hücreler damar dışına çıkarak savaşı başlatır.

Vücuda virüs girmesi sonucu oluşturulan protein yapılı interferonlar hem akyuvarların fagositoz yeteneğini artırarak, hem de hücreden hücreye yayılıp virüs saldırısına karşı diğer hücrelerde kimyasal üretimini uyararak ikinci hatta önemli bir eleman olarak görev yaparlar.

Vücut savunmasında enfeksiyona karşı diğer bir tepki de ateşin yükselmesidir.  38,5 – 39 °C ateş mikroorganizmaların üremesini durdurduğu gibi fagositozu kolaylaştırır, doku tamirini hızlandırır.

Özgül olmayan savunma hattının ikinci kısmında yer alan bir diğer savunma hücresi ise doğal katil hücrelerdir.  Bu hücrelerin fagositik yetenekleri olmayıp, salgıladıkları lizozim enzimleri ile yapıştıkları virüs bulaşmış veya kanserleşmiş hücreleri parçalayarak yok ederler.

Özgül Savunma Hattı

Mikroorganizmalar, ilk iki savunma kalkanı ile birlikte özgül bağışıklık hücreleri olan lenfositlerle de karşılaşırlar.

Lenfositler, vücuda yabancı olan antijenleri tanıdıkları ve bu tip antijenlere sahip doku ve hücrelere karşı savaşım gösterirler.

Lenfositler, virüs, bakteri, mantar, protoza ve parazit solucanların yanında yabancı gördükleri nakledilmiş doku, polen ve kanser hücrelerine karşı da tepki gösterirler.

Omurgalı vücudu 2 ana tip lenfositle doludur.

B lenfositleri

T lenfositleri

LargeLymph

İki tip lenfositte, kan ve lenfte dolaşarak, dalak, lenf düğümleri ve diğer lenfatik dokularda yoğunlaşırlar.

B ve T hücreleri farklı tipte antijenler üzerine özelleşmişlerdir.

Bir antijenin bağışıklık sisteminde cevap oluşturmasının birinci yolu B hücrelerini antikor oluşturmak üzere uyarmaktır.

B ve T hücreleri vücuda yabancı antijenleri kendi hücre zarlarındaki özel reseptörler sayesinde tanırlar. Bu reseptörlerin sayıları bir hücre için yaklaşık 100 bin kadardır.

Bir mikroorganizma, antijenine uygun reseptör taşıyan lenfosit çeşidini uyarır ve onu bölünüp çoğalması için faaliyete geçirir. Bölünerek çoğalmaya başlayan lenfosit, aynı zamanda farklılaşarak aşağıda belirtilen iki tip hücre topluluğunu oluşturur.

Efektör hücreler : Aynı antijene karşı savaşan kısa yaşamlı hücreler

Hafıza hücreleri : Özgül reseptör taşıyan uzun yaşamlı hücreler.

Bu şekilde sadece ilgili antijene ait reseptöre sahip lenfosit seçilmiş ve sadece ilgili lenfositlerin sayısı artırılmış olur.

bagısıklık2

Vücut herhangi bir antijenle ilk kez karşılaştığında, lenfositlerin seçici çoğalma ve farklılaşması birincil bağışıklık olarak adlandırılır. Bu ilk karşılaşmada lenfositlerin en kuvvetli şekilde tepki verebilmesi için yaklaşık 10 – 17 gün geçmesi gerekir. Bu zaman dilimi içerisinde seçilmiş olan lenfositler B ve T efektör hücrelerini oluştururlar.

B efektör hücreleri özel olarak plazma hücreleri adını alır.

Aynı antijenle ikinci kez karşılaşılması durumunda, birincil bağışıklık esnasında oluşturulan hafıza hücreleri sayesinde efektör hücrelerin yeterli sayıya ulaşması çok daha kısa sürede yaklaşık 2 – 7 gün arasında gerçekleşir. Bu da ikincil bağışıklık  adını alır.

Bundan yaklaşık 2400 yıl öncesinde veba hastalarına bakma görevinin daha önce bu hastalığı geçirmiş kişilere verildiğine dair yazılı bulgular ikincil bağışıklığın önemini göstermektedir.

Bağışıklık sistemi antijenlere karşı;

  • Humoral ( sıvısal ) ve
  • Hücresel

olmak üzere iki şekilde cevap verir.

Humoral bağışıklık, B lenfositleri tarafından sağlanan bağışıklıktır. B lenfositleri antijenle doğrudan ilişkiye girmez.

Savaşımlarını antijene özel antikorlar ya da diğer adıyla immunoglobulinler vasıtasıyla yapar.

Antikorlar kan ve lenf gibi vücut sıvılarıyla antijene ulaştıklarından bu tip bağışıklık sıvısal bağışıklık olarak adlandırılır.

Antikorlar, ya virüsün bağlanma bölgelerini kapatarak, ya bakterilerin kümeleşmesini sağlayarak, ya da çözünür antijenlerin çökelmesini sağlayarak yabancı antijene sahip yapının fagositoz yapan hücreler tarafından parçalanmasını kolaylaştırır.

Bunun yanı sıra plazmada bulunan ve enfeksiyon harici zamanlarda aktif olmayan bazı proteinler antikorların tetiklemesiyle yabancı hücre zarlarında büyük açıklıklar oluşturmakta,  bunun neticesinde ilgili hücreye giren fazla miktarda su ve iyon hücrenin patlamasına sebep olmaktadır.

B lenfositlerinin ürettiği immunoglobulinler  ( antikorlar ) 5 tiptir. Bu antikorlar ve görevleri şöyle sıralanabilir.

IgM

antikorM

Bir antijenle ilk kez karşılaşıldığında üretilen antikor tipidir.

Bu nedenle varlığı halen süren bir enfeksiyonun belirtisidir.

Çok sayıda antijen bağlama bölgesine sahiptir. Çöktürme ve kompleman proteini etkinliğinde görevlidir.

Plasentadan geçemeyecek kadar büyük olduğundan anne bağışıklığında görev alamaz.

IgG

antikorG

Antikor çeşitleri içerisinde sayıca en çok olanıdır.

Kan damarlarının duvarlarından kolayca geçerek doku sıvılarına karışır.

Plasentadan geçebilen tek antikor çeşidi olduğundan bebeğin doğum sonrası ilk aylarında pasif bağışıklığından sorumludur. Kompleman sistemi etkiler.

IgA

antikorA                                                                                                                                                                      

 

Mükoz zarlardaki hücreler tarafından yapılır.

Temel görevi, bakteri ve virüslerin epitel hücre yüzeylerine tutunmalarını önlemektir.

Tükürük, ter ve yağ bezleri salgılarında bulunur. İlk sütteki varlığı bebeği bağırsak ve mide enfeksiyonlarından korur.

IgD

antikorDD

B hücrelerinin efektör ya da hafıza hücresine dönüşmesinde etkilidir

IgE

antikorE

Kuyruk kısımlarıyla mast hücreleri ve bazofillere bağlanarak bu hücrelerden histamin ve alerjik reaksiyonları başlatan kimyasalların serbest bırakılmasını sağlarlar.

Hücresel bağışıklık ise T lenfositleri tarafından sağlanır. T lenfositler antikor üretmeyip, antijenlerle doğrudan ilişkiye girerek makrofaj ve B hücrelerini antijeni yok etmeleri için uyarır.

Hücresel bağışıklık ile vücut hücresi içine girmiş virüs, bakteri, mantar, parazit ve kanserli hücrelere karşı savunma yapılır.

Virüs, vücut hücresi içerisinde çoğalırken hücre yüzeyinde virüse ait proteinler belirir. T lenfositler bu hücreleri deler ve hücre içerisine giren su sebebiyle patlar. Açığa çıkan hücre içeriği ve virüsler humoral bağışıklık sayesinde yok edilir.

T lenfositler, kanserli hücreler ve doku nakillerinde de savunma yaparlar. Kanser hücrelerinin zarları normal hücre zarından farklı ise T lenfosit tarafından yabancı olarak algılanarak yok edilir. Benzer durum doku ve organ nakillerinde de geçerlidir.

PDF DOSYASI İÇİN

arrow 158359 1280

Joomla templates by a4joomla